bugün

entry'ler (217)

ef

yurtdışı eğitim denilince ilk aklıma gelen kurulus. birçok merkezde dil kursları var ve a'dan z'ye her şeyinizle ilgilieniyorlar. sizin aklınızdaki dil kursu tanımına en uygun kursu bulana kadar pes etmiyorlar ayrıca ülkenizden kilometrelerce uzakta sizi mağdur bırakmayacak tecrübeye sahipler.

http://www.ef.com.tr

yaz tatilini evde geçiren insan

yazdan nefret eden insandır.-başlığın açılış amacındaki peder zickler tadını görmezden gelerek yapılan tanım.-

ama yaz ortasında yağmur yağınca da kendini sokağa atmayı bir borç bilir hani. ehele

16 temmuz 2008 havanin sapitmasi

mikembel olay.
hep yağsın bööyle hep yağsın. dünkü iğrenç sıcaktan sonra hele ki..
direk ağustosa geçmeden eylül gelse. hadi be, bi' oldurun bi' yaptırın abi be..

öss 2008

şimdi de tercihlerde ne kadar kayma olacak derdi almıştır sınava girenleri/tercih yapacakları. nolcak lan bu halimiz böyle?

öss 2008

2 tane üniversite öğrencisi derece yapanı bulunan sınav.
adamlar geçen sene dereceye giren adamlar üniversiteye yerleşmiş, bu sene sınava bir daha girip yine derece yapmışlardır. vay monako.

öss 2008

2008 mart ayının başında ani bir karar alarak; istanbul üniversitesi matematik bölümünü (2. sınıf 2. dönem) bırakarak, girmeye karar verdiğim sınav.

iyiki de bırakmışım lan! oh be! buradan tüm bezmiş matematik öğrencilerine seleniyorum: bırakın çogzel oluyor.

istediğim bölümün 2007 taban puanı, şu anda çıkarttığım puanın 10-12 puan üstünde olsa da ümidimi kaybetmiyorum, nağsip kısfmet diyorum.
belki puanlar düşer, hayat bayram olur nebleyim.(okul bıraktım lan! insafa gelin noğluaar)
(bkz: odtü endüstri ürünleri tasarımı)

1 mayıs 2008

toplumcanak algı güçlüğü çekttiğimiz günlerden.

ben olayın sağına soluna varmadan, gördüklerim karşısında "dibim düştü" tümcesinin hakkını verdiğime inanıyorum.

algı güçlüğü çekiyorum. belirli gün ve haftalar işte. doktorların günü var misal. yürüyüş yapıyorlar. avukatların günü var yürüyüş yapıyorlar, taksime "çıkıyorlar", cübbeleri üzerlerinde.
ha bu bir de günü geçtim bayram güya. yani yürüyüşün yanında insan, bir coşku bir sevinç falan olacak deyu bekliyor.

bir flashback koyalım na şuraya;
muammer oğlan "hı ıh" diyor. "bana neğğ bana neğğ top benim oynatmıyorum" diyor. nuh diyor da peygamberi es geçiyor.
ve işte olanlar oluyor. "olm var ya ben çok güçlüyüm"ün ispatı olaraktan tüm çetesini topluyor küçük muammer. yetmiyor yukarı mahalleden de adam çağırıyor.

"ı ıh taksim olmaz" diyor muammer güler. "yıkırım buraları!" diyor. tamam diyoruz; polis falan olur, olay çıkar.
ama bizim hayal gücümüz az kalıyor muammer amcanınkinin yanında. amcam, savaş stratejisini oturtmuş. alan savunması yapıyor, düşmanı içten çökertiyor felam. perişan ediyor bir yığın insanı bu oyun.

sonra da çıkıyor karşımıza --içten içe çocukluğuna dönüp "nası kodum çocuuuu" demiyorsa ne olayım- "olaysız bir gün olduğunu anlatıyor.

neyse işte herkes biliyor olanları zaten.
ders çalışalım acık;
(bkz: oran orantı)

erkek doktorların karizmatik olması

tüm doktorlar için geçerli değildir.
hayır şimdi bir ürologdan nasıl bir karizma beklersiniz ki?

ayıp olmaz mı

klibindeki "kızlı", "oğlan"lı bölüm princess et princesses adlı animasyon filmini hatırlatmaktadır hafiften. evet.

varos insaninin dayanilmaz cekiciligi

güzelliğin göreceli olduğunun ispatıdır.

öncelikle şunu belirtip daha sonra entryme devam etmek isterim ki "ahah ironi yaparım aklını alırım" ve "genellemenin mına korum" zihniyetinden ölesiye nefret etmekteyim.

gelelim asıl mevzuya. güzel bir eser olmuş. tebrik ederim yıldızlı beş pekiyi. "varos insaninin dayanilmaz cekiciligi" tüm d&r'larda.

sorgulamak istediğim birkaç şey var lakin:

1(bir) yazar burada ne demek istemiş?-evet evet-
ohh valla varoşlar şapır şupur, biz de güya elitiz ama.. teh. -benim çıkarttığım sonuç budur. ödev yapıyoruz burda.-

2(iki)yazının teması nedir?
a-tespitlerim %100 garantilidir.
b-sınıf ayrımı değil toplum gerçeği.-breh breh-
c-biz onlara pasta verdik de ekmek yedi götoşlar.-fransa, kraliçe felam. mesaj veriyoruz şurda.-

yeter şimdilik.

varoş: kent veya kasaba dışı mahalle. -tdk-

şimdi biraz varoluşculuk oynayalım.-alakam yok halbuse. lafın gelişi.-
o varoş diye etiketlenen insan neden varoş?
kendi istedi sanki?
ya da şöyle devam edeyim:
"doğulu" insanlar öyle şartlarda yaşıyorlar ki; "elit" biri gitse ayak uydurması yıllar alır. ama öyle güzeller ki kendi yerlerinde, bazen eliti utandırabilir söyledikleri yüzünden.
ama bir şekilde büyük şehir sevdası sebebiyle -ki bunun suçlusu popüler kültürdür, doğulu diye onları küçümseyen insanlardır ve biraz da meraktır. misal ist.da yaşama zevki başkadır. bunu tatmak bence herkesin hakkıdır. insanlar tek haber alma araçları olan tv'den gördükleriyle gelirler büyük şehre çoğunlukla. sanarlar ki bu insanların tek dertleri kimin elinin kimin cebinde olduğunu çözmektir. böylesine bir rahatlık vardır şehirde. lakin kazın ayağının öyle olmadığını erkenden görürler. çünkü kendi memleketlerinde rahat rahat geçindikleri para burada ancak ev kirasına yeter. mecburen şehir merkezinin dışında kalan bir yerlerde oturulmaya başlanır.
insan her yerde insandır. hayvani iç güdülerinden kelli bir eş bulma isteği en cahilinden en kültürlüsüne-kime göre neye göre demek de isterim ama neyse..- hepsinde vardır. şimdi bulundukları ortamda aşık olmayı istemek ya da ego tatmini istemek ya da cinsellik düşünmek caiz değil midir? nedir? ne yapmalılar? varoştalar diye eve kendilerini kapatıp, öyle oturmalı mılar?
neden? çünkü onlar varoş. yaşama hakları ancak yemek içmek sıçmakla sınırlandırılmalıdır. di mi sayın elitler?
gelelim kıyafetlerine, biçimlerine..
tekrar tv demek isterim bu noktada. ne bekliyorsun? kızımızın feşın tivi izleyip moda -modanı ta..- ekolü olmasını mı? makyajını makyöz corci'ye yaptırmasını mı? görür tv'deki palyaço kılıklı kadınları. onlar gibi olmak ister. çünkü onlardan başka örnek yoktur önünde. özenip de yapar. sanır mısın ki biri gidip de ona o kadar allık sürme bak şöyle yap diye gösteriyor da o hala devam ediyor yaptığına?
erkekler için de geçerli bu.şimdi burda bir parantez açmak isterim; laf atma konusu var bir de. bunun da bahsettiğim iç güdülerden olduğunu düşünüyorum açıkçası. karşı cinsle böyle iletişim kuracağını düşünmesinden kaynaklı. sanırım her erkek güzel bir kız görünce bir şeyler hisseder. ama bunu dışa vuran onlardır çünkü bunun karşı tarafa rahatsızlık vermesini farklı olarak algılamaktadır. yani sapıkça olsa da böyle yaparak bir yere varacağını ve laf attığı kızın bir şekilde ilgisini çekeceğini düşünür.
eğitim. işte eğitim burada önemlidir. hayır bahsettiğim lise, üniversite eğitimi değil. insan sosyal bir hayvandır ve çevresindekilerle var olur.
o varoş biraz olsun başka bir şeye özense daha da küçümsenecektir. yani sokaktakilerin ayağında converse görüp alsa,-ki konversin hiçbir manası yoktur - "ahah kıroya bak konvers giymiş bir de" olur. ya da, ya da, ya da..

ben hiçbir fark göremiyorum küçümseyenle küçümsenen arasında.

ha istanbuldayım doğduğumdan beri. götüm göğe mi erdi? elit mi oldum ben? yoksa kültürlü mü? bu bana insanları küçümseme hakkı verir mi? küçümsersem kültürümün ortaya çıktığını mı sanarım? eleştirinin küçümseme, hakir görme olduğunu mu sanarım? tüme varımdan bunları yapıyorsam insan sınıfına sokulmak için bile mahkeme emri getirmem gerekir. tabi ki eleştiri yapılanilir ama dozunda olması da gerekli hani.. bırak kültürü bilmem neyi.
"insan olmak" güzel şey.

fen bilgisi

bir çok kompleksli öğretmenin toplandığına inandığım branş.-bu tanımdı.-

şimdi asıl meseleye geleyim efendim.
gerekli malzemeler:
1 adet sekizinci sınıf öğrencisi kardeş-tercihen panik ve pimpirikli-
1 adet kompleksli, işini bilmez fen bilgisi öğretmeni
1 adet 8.sınıf fen bilgisi kitabı
2 renk karton
1 adet delirmeye meyilli büyük kardeş-abla, abi opsiyonel-

evet.

kardeş okulların açıldığının ikinci gününün akşamı elinde 1 adet sarı 1 adet mavi kartonla
salona gelir. "annee bi şuna baksana ödev verdi hoca yapamadım bir türlü" der. merak eden rikol da kafayı uzatır. amanın bir de ne görsün, kardeşi a4 kağıda sığıştırılmış -güya- 1 hidrojen 1 azot atomunu kartona geçirme çabasında. "la nöğlüyok" deyince anlatılır her şey. kitabın arka sayfasında bulunan şablonun-amonyak için yapılmış- boyutlandırılmasını öngören bir deney bulunmaktadır. ancak o şablonların boyutlandırılması için ya bir adet el işi gelişik derviş ya da o şablonları koccaman yapabilecek kadar ölçülü bir ele sahip bir insan gerekmektedir.
şimdi şablonu açıklayayım da bunların sebebi gün ışığına -kendimi acar gazeteci gibi hissettim hani- çıksın.
2 atomun da şablonu da 14 yüzeyli. ki bilen bilir amonyakta -nh3- 1 azot 3 hidrojen bulunur. yani molekülün kartonla oluşturulabilmesi için şablonun küçük olanından - ki bunu hidrojen olarak adletmişler- 3, büyük olanından -bu da azot olsa gerek- 1 adet kesmek ve daha sonra da bunların 14 yüzünü birleştirip boyutlu bir şekil elde etmek gerekmektedir. tabi sonra da bu 4 atomu açılarına uygun bir şekilde yapıştırmak gerekmektedir.
hani şu ilkokuldaki matematik derslerinde açık şekliyle küpü çizerlerdi ya onun 14 yüzlüsünü düşünün işte.

kardeş bunu güç bela yapmıştır.-ki o şekli tam yaparken için hiç bir sorun çıkmasa yüzeylerin ayrıtları birbirine tam olarak oturmayacağından ötürü bir yamukluk çıkacaktır. - gel gör ki denyo öğretmen beğenmez yapılan hiçbir modeli.

kardeş ikinci kez aynı konuyu gündeme getirince, fen lisesi mezunu olarak 3 sene boyunca deneylerden atomlarden ebesi bellenmiş olan rikol dellenir. zaten haftada 2 gün olan fen bilgisi dersini iş teknikle karıştırılmasına ne dese boştur.

çünkü atom modelini öğretmeye çok meraklı olsa o denyo öğretmen bunu 1 adet büyük, diğerleri ondan küçük olmak üzere 3 top ve çubuk olarak kullanılabilecek herhangi bir maddeyle de o sikik modeli oluşturabilir.

ki sonradan okuldaki diğer fen bilgisi öğretmeninin kardeşe labaratuarlarında hali hazırda bu molekülün modeli olduğunun söylendiği öğrenilir.

klasik olarak eğitim sistemine küfredilir. o "deney"lerin-deneye bak- sınıfta öğretmen eşliğinde yapılması gerektiği düşünülür.-ulan al bu sodyumu evdeki sürahinin içine at diye ödev veren hoca var mıdır ki?- öğretmenin yapmayı götü yemeyeceği atraksiyonları öğrencilere yaptırma sebebi de düşünülür. ve kardeşin 3. kez o şablonu kartona çıkarması elem içinde seyredilir.

ha şimdi o öğrenciler 4 gün iki tane sikik şekille uğraştı ve atom nedir bağ nedir öğrendi öyle mi? yahu o çocuklar için azot mavi karton, hidrojen sarı karton oldu be. kimyasal bağ desen prit zaten. bu mudur yani?

amonyaktan nefret edecek bir nesil yetişiyor! demedi demeyin.

ibb bursu

egitimyardimi.ibb.gov.tr adresinden başvurulacak olan burs. -100 ytl yapmışlar bir de.-

kavak yelleri

izleyicilerini muntazaman şüpheye gark eden oluşum.

efendim aynı sınıftan çıkan iki öğrenciden biri tıpa biri siyasal bilimlere nasıl gider? ea-say. gibi bir ayrım olmadan hepsi aynı sınıfta okuyup aynı dersleri mi görürler? ayrı sınıflarda okuyup, dersleri farklı ağırlıklarda almaları gerekmez mi? urla tüm öğrencilerin hep beraber okuyacağı kadar küçük bir ilçe midir? oyh.

edit: efkarlanmama sebep olmuştur. ezelden istanbul'da ikamet ettiğimden mütevellit, o istanbul' a okumaya gelme heycanını yaşayamadığımdandır hayıflanmam. ne güzel lan.

ha bir de not: böyle tv guide gibi ard arda dizilerle ilgili entry yazdığımı farkettim. ama yok öyle bir şey efendim, öyle denk gelmiş.

paranoid park

gus van sant ın filmekimi kapsamında gösterilecek son filmi.-bekliyoruz.-

jambi

http://youtube.com/watch?v=Sm__8yL1Wdc -oyh.-

bıçak sırtı

vildan atasever' in alenen sıçtığı * oluşum.

izleyenler için flashback yapıyorum:
kızımız abisini görebilmek için polis memurunu - ya da gardiyan. neyse artık..- ikna çabasındadır. bir şeyler söylemekte, hukuktan dem vurmaktadır. ancak o sözleri sıralarken kafası öyle bir oynamaktadır ki gözü buna takılan insanlar ne dediğini duymadan sadece hareketlere takılı kalmışlardır. - misal bakın bana, ne dediğini hatırlayamıyorum.-
kafa sallama -hayır headbang yapar gibi değil dur hele.- diğer sahnelerde de devam etmiştir.
buradan çıkartılacak sonuç; vildan atasever'in "delikanlı kız", "kenar mahallenin hem yırtık hem okumuş küntürlü kızı"-kötü manada değil bunlar. bu arada, evet küntür.- imajını "kafa sallayarak" elde edebileceğini düşündüğüdür.

şimdi o kafa sallama hareketini açıklıyorum: kimi arabaların arka cam önünde vs. görebileceğiniz serbest kafalı şuursuz köpek. bu.

not: (bkz: #2172461) -ben demiştim nihoha.-

erkeklerin kadınlardan daha zeki olması

tartışmaya açık bir konudur.-her zaman için-

yahu tamam en zeki erkekler, en mükemmel erkekler, kadınlar saçma sapan varlıklar.. fekat böyle olmadığını herkes biliyor sanırım. o "mucit"lerin zamanında kadına bir nevi araç gibi bakılmış, iyi bir eş olmak, güzel olmak, çocuk doğurmak, çocuk bakmak görevleri yüklenmiştir.-şu anda da çoğu yerde görüldüğü gibi.- aldıkları eğitim ise sadece cemiyetlerede lazım olur ya da işte eğitimli desinler diyedir. koca adaylarını etkileyebilmek içindir. en fazla öğretmen olunmalıdır. kadın dediğin evinde oturmalıdır.--eskilerden bahsediyorum.-

zamanımıza dönersek gayet de çatır çatır bilim yapan kadınlar mevcuttur. şimdiler de pek de "icat" çağında olmadığımızdan olsa gerek, kimse yeni bir şeyler icat etmemektedir. ancak var olan teknolojiler geliştirilmektedir. burda da kadın erkek diye bir durum söz konusu değildir, iki cins de çalışmaktadır.--ki ülkemiz için hangi bilimden bahsediyor, ne gibi bir bilim insanlığı bekliyorsanız? çok az insan var biliyoruz ki..-

gel gelelim kadının "yapmadıklarından" yakınanlar kadına hala meta gibi yaklaşmaya devam edenlerdir çoğu zaman..

---bonus olarak bu başlı için "oltamı attım bekliyorum" motto olarak kullanılabilir.--

gerçekten zeki olan insan bunu belirtmeye, duyurmaya ihtiyaç duymaz. başkaları zaten durumun farkındadır. ayrıca zeka çok boyutludur, göreceli bir kavramdır. yani integral alamayan bir insan üç boyutlu cisimler konusunda çok büyük bir zekaya sahip olabilir vs..

peki bunu tartışmaya açan kimlerdir? bir erkek. evet.

isveç diyeti

diyet değil temsili oruçtur.-temsili oruç ne diye sormayın da..-

ayrıca tanımı yaptıktan sonra "oha dedirten diyet" demeyi bir borç bilirim.

yahu bir insan bunları yerse -ki enerji verici besin neredeyse hiç yok- 3. günden itibaren kafasını yataktan kaldıramaz diye düşünüyorum.

yapmayın etmeyin. bakın sibel can yapmış ve yıllardır ivmeli bir şekilde kilo almaya devam ediyor. gezin dolaşın bilemem ben.

son olarak;
"ayy bu neaaağ" magazinel sosyetli ,15.00 - 30.08.07, bağdat caddesi'nde "shirin" bir cafe.

absolutely

bir ingilizden duyuluyorsa şemsiye bulundurmayı ya da bir saçak altı bulmayı gerektirecek kadar şoğurtlu bir telaffuza sahip kelime.
-biraz abartmış olduğumu kabul etmekle beraber "belki de benim gördüklerim hep tükürerek konuşan insanlardı." demiyor da değilim hani.-

28 agustos 2007 ankara yagmuru

"ne yağmurmuş be!" vladimir putin - öylesine bir çay ocağı /ağustos 2007